Sunday, August 17, 2014

yağmur öncesi

bir trakya kasabasının sahilinde
soğumuş bir çay içiyorum
yavaş yavaş
garsonlar üşüşmesin diye

insanlar bir garip iştihayla
tavla oynuyorlar, patates yiyorlar,
çay içiyorlar
taksidine girdikleri dairelerden
arabalardan, tatillerden bahsediyorlar
galiba
çünkü duyamıyorum ne diyorlar

bu imkansızlıkta bu yoklukta
hiç tanımadığım ama garip biçimde tanıdık
o yüzlerine yansıyan, zar zor oluşmuş gülümsemeler
çorak tarlalarda mutluluk büyütmek
bu yağmur o gülüşleri alıp götürecek

aklımdan başıboş hayali kelimeler geçiyor
bilinçsizlikdenizi, düşköpüğü, uykugelgiti
dalgalar hal diliyle bir şeyler anlatıyor
galiba
çünkü duyamıyorum ne diyorlar

gelecek nesil kucaklarda
bu dar hayatlara indoktrine oluyor
(ya da öyle bir şey)
ve tavlalara, çay bahçelerine, selfie'lere
ve sahil kasabası romantizmlerine

bu şimşekler, bu çileyen damlalar
ve
bu eksik sahne tamamlanıyor