Wednesday, October 8, 2014

karen

karen, bir melodi midir hayatın bizden çaldığı
neden crescendo'lar hep çıkmaz sokaklarda bitiyor
bu saniyeler bu saatlerin kalp vuruşları
geceler hasta bir metronom gibi kesik kesik atıyor
sensiz odalar bir ölü gibi nefes alıyor karen

karen, neden kapalı bu kurşuni perdeler
o bariton gökyüzü şimdi ne renk söyle
bulutlar hangi ayetlere vokal yapıyor
rüzgar nelerden şikayet ediyor yine
baksana, karanlık daha bir erken çöküyor
akşamların soğuması hayra alamet değil karen

karen, bir garip hal var bende bugünlerde
olmuş, olan ve olacak iç içe geçti sanki
aynada ruj sürüşün asılı kalmış mesela
gözlerin odanın loşluğunda hala yankılanıyor
az önce burdaymışsın diyor kimbilir kaçıncı hissim
seni hep birkaç oktavla kaçırıyorum karen

karen, bir çiçek açmaya çalışıyor rüyasında
bir fidan boş salıncaklara ninniler söylüyor
çocuklar var, kuşlar ötüyor dallarında
çocuklar var, acıları olduğu yerde ağır
bir gemi çığlık atarak uyanıyor kabusundan
bu aksak ritimler beni ciğerimden zincirliyor karen

karen, adımların küt küt atıyor bir yerlerde
zehirli bir ok gibi ilerliyorsun ve kararlı
kulaklarım yanıyor bir müzmin oksijensizlikten
yüreğim ıslak defterler gibi kabarmış
neden kahve fallarına hep yenik başlıyorum karen

Tuesday, October 7, 2014

masal

gecenin ışıkları
ay ışığıyla yıkanan bu ıssız merdivenler
bu sessiz köşe
bir düşüşün eşiğinde
o yanış o alev alev sarmaşıklar
o en derinlerde gölgelere sinmiş
canavar üzerine düşen ışıkta kör
el yordamıyla düşüyor bir hayalet
üzerime karlar yağıyor külle karışık
aşk dedi aşk bir an yakalanan
bir melodidir
sonrası ve öncesi gürültü
ama aşk dedi
kıpırdadı yapraklar

ne ara yeşerdi bu topraklar
ne rahattı hades, arafta
bir ömür kalabilirdim
çektim çıkardım kendimi
dibe, dip ki o hiç gitmeyen
o yangın yeri o harabe o izbe
o çöp, cesedim ne güzel de
uyuyordu / neden uyandırdınız
sen mi siz mi? ben mi kaldı ya
o değil, bu orman bir yangın
daha kaldırmaz baksana
bir mevsim değişimi nasıl da
yıkıyor binaları sonra yine
mi gelsin düşleri o boğulmaların
ciğerlerde ne tatlı o tuzlu su

bir adım, bir adım daha, sonra durdu
büyümez ki kimse büyümek bir yalan
geriye kalanlar yazıyor hikayeni
o yüzden masallarda hep yeniğiz
tut ellerimi bu masalda bir köşeye
saklanalım, o cadı o hain kurt
o acımasız kan sofrası, bulamasın
bizi o pis elleri, değmesin o iğrenç
dişleri, etimizi koparmasın

tut ellerimi bu köşe iyi, bak
hem ay ışığımız var, sadece bizim
bu merdivenler, bu soğuk köşe
karşıda şehrin son ışıkları

Sunday, August 17, 2014

yağmur öncesi

bir trakya kasabasının sahilinde
soğumuş bir çay içiyorum
yavaş yavaş
garsonlar üşüşmesin diye

insanlar bir garip iştihayla
tavla oynuyorlar, patates yiyorlar,
çay içiyorlar
taksidine girdikleri dairelerden
arabalardan, tatillerden bahsediyorlar
galiba
çünkü duyamıyorum ne diyorlar

bu imkansızlıkta bu yoklukta
hiç tanımadığım ama garip biçimde tanıdık
o yüzlerine yansıyan, zar zor oluşmuş gülümsemeler
çorak tarlalarda mutluluk büyütmek
bu yağmur o gülüşleri alıp götürecek

aklımdan başıboş hayali kelimeler geçiyor
bilinçsizlikdenizi, düşköpüğü, uykugelgiti
dalgalar hal diliyle bir şeyler anlatıyor
galiba
çünkü duyamıyorum ne diyorlar

gelecek nesil kucaklarda
bu dar hayatlara indoktrine oluyor
(ya da öyle bir şey)
ve tavlalara, çay bahçelerine, selfie'lere
ve sahil kasabası romantizmlerine

bu şimşekler, bu çileyen damlalar
ve
bu eksik sahne tamamlanıyor