Saturday, January 5, 2013
002
aşk emekten değil -ememekten doğuyor
gölgedeki kuş bir heves güneşe uçuyor
sonra bir cam acımasız aniden arada
-çarpış- cam sert, -düşüş- zemin soğuk
-acı- kanat kırık, ah, zamanla iyileşecek elbet
yatacak kalkacak, yatacak kalkacak
ve birkaç kez daha, gece ve gündüz
gece aralık ayı, gündüz ocak güneşi -ama soğuk-
zihin kendini toparlayacak elbet
rüyalar var niçin, o sarılmalar, o vedalar
vücut kendi icabına bakacak elbet
milyonlarca yıllık zincirin son halkası
sağlam, güçlü, fit ve testi geçmişlerin
hayatta kalmışların, ne olmuşsa olmuş
soyunu aktarmışların sonuncusu -ama sönük-
bir görünmez kıymık kalır hep -kalmaz mı-
canının bir köşesinde hep sızım sızım
"kuzum, bu halinle bu yaşa geldin nasıl?"
"bunca yıl hayatta kaldın nasıl?"
oldu işte bir şekilde, anlamadım ben de
gidemez ki insan, zor gitmek ha diyince
ki kalakalır insan, neredeyse komik
yuvarlanır -nasır-, ten acır -acımaz mı-
sonra taşlaşıyor yaralar, fosil oluyor
üzerine okyanus geliyor, balıklar geliyor
balıklar ki ateş oluyor sonları çoğun
gözlerinde donmuş kalmış son bir umut
sonra kıvrım kıvrım yollar, katman katman
sonra akşam, sonra yağmur, sonrası yok
kirli camlara yağmur hala acı acı vuruyor
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment