Bir arkadaşımla "anı kütüphanesi" fikrini konuşurken, o önermişti Murakami'nin bu romanını. Anlatının ana çizgilerinden birini bu "anılar" teması oluşturuyor gerçekten de. Benliği oluşturan bileşenleri sorgularken bir yandan da iki tane apayrı hikaye anlatıyor Murakami.
Bir hikayede Tokyo'da hafif fütüristik bir aksiyon macerasında buluyoruz kendimizi. Bilginin güç olması, bilgi ticareti ve taşıması çevresinde şekillenen organizasyonlar, bu doğrultuda üretilmiş teknolojiler ve bütün bunların tam göbeğinde kahramanımız, bir "bilgi işleyici". Kahramanımız -watashi (Japonca daha resmî "ben")- (muhtemelen Murakami'nin diğer romanlarında da işlediği karakterler gibi Murakami'nin kendisinin bir yansıması) kendince gusto sahibi biri ve kısa vadeli zevklerin, amaçların ve işlerin içerisinde yuvarlanıp gidiyor. Sonra yine bu bilgi teknolojisi çevresinde gelişen başı sonu belirsiz bir komplolar ve olaylar zincirinin tam ortasında buluyor kendini... Ve daha hızlı bir şekilde yuvarlanmaya başlıyor.
Diğer hikayede ise Kafkavari (bkz. Şato, Dava) bir kasabadayız. Rüya öğeleriyle ve sembollerle yüklü bir distopik cennet tasviri olan bu kasabaya yeni gelen kahramanımızın -boku (Japonca daha samimi "ben")- gölgesini kapıda bırakmak durumunda kalması, kasabaya uyum sağlamaya çalışma süreci; kasabada zihnin, anıların, benliğin parçalanması ve her birine farklı muamelelerde bulunulması, kasabanın içinde bulunduğu ezeli ve ebedi durgunluk hali... Ve kahramanımızın kaybettiğini hissettiği ama nasıl bir şey olduğuna dair hiçbir fikri olmadığı benliğini araması...
Murakami dönüşümlü anlattığı bu iki hikayede bizi bir ucuz bir Hong Kong aksiyon filminin içine taşıyor ("Hard-Boiled" bu janrın adı. Kitabın Türkçe çevirisi "Haşlanmış Yumurta" bu göndermeyi kaçırıyor.), bir üzerine karlar yağmış bir Neverland'e. Yazar bir hikayede bize karikatürvari aksiyon ve inceliklerden suçluluk duygusuyla karışık bir zevk aldırıyorken, diğer hikayenin genelindeki ağır hüzün o zevki kursağımızda bırakıyor. Hikayenin birçok ucu kasten açıkta bırakılmış, böylece okuyucu da hayalgücü ile romanın hikayesine ister istemez katkıda bulunmak durumunda kalıyor.
Kitabın İngilizce çevirisini okudum. Romanın tamamındaki şiirsel tasvirler ve sade ve kıvrak dil, Murakami'nin kitaplarını Japonca aslından okuma isteği uyandırıyor insanda. Kim bilir, belki başka bir hayatta o da olur.
Dipnot: "Anı kütüphanesi" fikri hala dokunulmamış duruyor. Bu romanda buna benzer bir kütüphane varsa da, bu kütüphanenin işlevi -benim kurguladığımdan- tamamen farklı.
No comments:
Post a Comment